Doğalgaz Dergisi 21. Sayı (Temmuz/Ağustos 1992)

temsilcisidir. Bu kadar mükemmeliyete erişmiş bir varlık olarak insan, elbetteki çevre sorunlarının üstesinden gelecektir, gelmelidir de. Bugün yaşayan insan, son derece planlı bir şekilde hareket edip, bizden sonra gelecek nesillerin daha mutlu, müreffeh yaşamaları için çaba harcamalıdır. Bu çabada hepimize görevler düşmektedir. İşte ben bu inançla kendimi sorumlu görüyorum ve ömrümün sonuna kadar da bu konuda çabalarımı sürdüreceğim. Türkiye'de çevre konusunda alınması gerekli önlemleri yasal ve teknik açılardan kısaca özetler misiniz? Giiniimitz Tiirkiye'sinde endüstri-çevre ili;kilerini nasıl buittyorsımuz? Çevre Bakanlığımız 1991 Ağustos'unda kurulmuş, Kasım başı itibariyle de yeni bakanımız ekibiyle birlikte görevi devralmıştır. İlk baş-. !arda kağıt üstünde bir bakanlık iken, daha sonra gösterilen gayrecler sayesinde ve 380 kişiyi aşan değerli kadrosu ile efektif çalışmalarını yürütür duruma gelmiştir. Takdir edersiniz ki, bakanlığımız Türkiye'de çevreyle ilgili kurulan ilk bakanlıktır, ama, muclaka bazı aksaklıkları zaman içerisinde giderilecektir. Bunların başında da yaptırım gücü gelmektedir. Mecliste yapılacak olan düzenlemeler ve Çevre Komisyonu'nun faaliyecleri ile çıkacak olan kanunlar, bakanlığımıza daha yüksek performans sağlayacaktır. Türkiye'de kalkınmış ülkelerdeki kadar kritik görüntüler yoktur, ama çok önemli sorunlar vardır. Bunların başında erozyon gelmektedir. Türkiyemizin yılda ortalama 600 milyon ton toprağı heba olmaktadır. Kısmen yağışlar, rüzgar ve aşınma, kısmen ormanların yokedilmesi nedenleriyle akarsularımıza, denizlere akan bu toprakla milyonlarca mikroorganizma, tonlarca kimyasal faydalı kalıntılar da yokolmaktadır. Dolayısıyla toprak kaybının uzun vadede körleşmeye de neden olacağı açıktır. İkinci önemli sorunumuz su sistemlerimizin kirlenmesidir. Akarsular, bilhassa kapalı havza dediğimiz göl formasyonlarımız hergün daha fazla 64 kirletilerek, belki bir daha di.izelcilemeyecek şekilde mahvolmaya başlamıştır. Bunlar için ivedi tedbirler almayı düşi.inüyoruz. Şimdiye kadar yapılan sanayileşme çabası, muhakkak çok başarılı sonuçlar vermiştir, ama, sanayide arıtma düşüncesi yeni yeni gelişmeye başlamıştır. Çünkü sanayileşmenin Türkiye'nin sadece lehine değil, aynı zamanda aleyhine birtakım sonuçlara, kirliliklere neden olduğu farkedilmişrir. Tedbir almamız için henüz çok geç değildir. Evet, toprağımız, sularımız problemli bir şekilde kirlenmeye doğru yüz tutmuştur ama, yeni kanunlarla arıcına tesisi mecburiyetini getirerek, bu konuyu kontrol altında rntmaya çalışacağız. Tabii birdenbire spontane tedbirleri beklemek doğru olmaz. Zaman içinde Çevre Bakanlığı'mızın ve tüm halkımızın katkılarıyla bu işte müspet gelişmeler elde edeceğiz. Aynı zamanda çağdaş teknoloji kavramı geliştirilecektir. Şimdiye kadar demode olmuş teknolojinin Türkiye'ye intikal etmesi sonucu, sanayimizin kullandığı teknolojinin tümü olmasada ağırlıklı bölümünün eski teknoloji olduğunu söyleyebiliriz. Biz de çok kadirşinas bir miller olduğumuzdan bunu gönderen insanlara yine de hep misafirperver davranmışız. Artık bunlara dur demeliyiz. Bize getirecekleri teknolojinin, şu anda kendilerinin de kullanmakta olduğu teknoloji olmasını şart koşacağız ve önceden kullanılmış teknolojiyi kesinlikle kabul etmeyeceğiz. Bu, çevreyi korurken sanayiyi yavaşlatmak anlamına gelmemektedir. Biz sanayi ile kalkınmanın bir arada yürütüleceğine tüm kalbimizle inanıyoruz. Sanayileşme olmadan bir toplum ilerleyemez, bu yüzden de sanayiye her türlü desteği vermek de bizim en önemli görevlerimizdendir. Teknolojimizi modern hale getirmemiz hem sanayimiz ve ülkemiz yararına, hem de uluslararası kabul görmemiz açısından gereklidir. Örneğin 1995 yılından sonra Avrupa'ya şu anda kullanmakta olduğumuz arabalarımızla giremeyeceğiz. ÇünJ<ü Avrupa artık kurşunsuz benzine geçmiştir, katalizatör kullanmayı öğrenmiştir. Oysa bizde kurşunsuz benzin hala yüksek fiyatlıdır. Devlet bunu muclaka sübvanse edecektir. Ayrıca belli bölgelerde hava kirlilik haritalarının çıkartılması, toprak analizlerinin yapılması, su kirlilik derecesinin ölçülmesi için gerekli çalışmaların yürütülmesi lazım. Bunlar bizim programlarımız içerisindedir. 14-16 Mayıs 1990 tarihinde Bergen'de (Norveç) gerçekleşen, Avrupa Ekonomik Komisyonu'nun bir toplantısından söz etmek istiyorum. Orada dört ana tema üzerinde konsensus sağlandı. 1- Sürdürülebilir ve dengeli kalkınma ekonomisi, 2- Sürdürülebilir ve dengeli bir enerji (üretim ve tüketimi) politikası, 3-Sanayinin, arıcına tesislerinin de önceden yapılmış olması şarrı ile teşviki, 4Halkın çevre korumasına katılımı ve insanların duyarlılıklarının arttırılması. Biz de özellikle bu maddenin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle de sürekli konferanslara, panellere, açıkoturumlara katılıyoruz. Etkileyebildiğimiz, çevrenin önemini hissetmesini sağlayabildiğimiz her bireyin bu yolda önemli bir kazanç olduğunu düşünüyoruz. "Siirdiiriilebilir Kalkınıııa" kavramı size neyi ifade ediyor? Bıı kavrama inanıyor mmımuz? Çevre ile kalkınmanın daha önce de belirttiğim gibi kesinlikle birarada düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Sürdürülebilir kalkınmaya evet, ancak bunun için ana kriterlerimiz var. Önce arıtma tesisi kurulması sağlanmalı, sonra çok önemli olan sanayiye gerekli ivme kazandırılmalı. Sanayiye doğru yer seçimi ikinci ana kriter. Çöplerin rehabilitasyonu çok önemli. Yağ yakan araçların trafikten men edilmesi, motordaki gaz emisyonu kontrolü, bunlar için elektronik kontrol sistemlerinin uygulanması lazım. Özürlüler için çalışmalar yapılması çok önemli. Bunlar da endüstriyel ve çevresel refahı-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=