Doğalgaz Dergisi 26. Sayı (Mayıs/Haziran 1993)

santrasyonlara ulaşmasından, 4 bin kişi öldü. Bu faciaya ait WHO rakamları var elimde. Hepsini söylememe gerek yok; sadece SO2 rakamını vereceğim. WHO ölçümlerine göre havadaki SO2 konsantrasyonu 3700 mikrogram/m3 düzeyindeydi. Şimdi bu senenin başına gelelim; 1993 Ocak ayında İl Hıfzısıhha Müdürlüğü'nün yaptığı ölçümlere göre Fatih semtinde, havadaki S02 konsantrasyonu 4070 mikrogram/m3 olarak tespit edildi. Yani 41 yıl önce Londra'da yaşanan faciada saptanan rakamın % 10 fazlası ile karşı karşıya kalındı. WHO'nun 24 saat ortalamalarına göre, havada bulunması gereken maksimum S02 oranı, 150 mikrogram/m,'cür. Bizde kabul edilmiş orcal ma, 400 mikrogram/m,. Veriler daima yüksek. Neden? Sanayimizi köreltmeyelim ya da biz Türküz, dayanırız gibi birtakım tutarsız fikirler doğrultusunda yüksek tutulmuş. Bu yal nız SOı'de böyle değil; birçok kimyasalda durum aynı. DOĞAL GAZ: Sanayinin çevre kirliliğine neden olduğ11 açık. Ancak bizim gibi gelişmekte olaıı iilkeler hızla sarıayilepnek zorımda. Bıt konuda nefer yapılabilir, çevreye zarar vermeyen saııayilepne miiınkiin mil? HUN: Sanayiciler tabiatıyla belirli bir tedirginliğin içindeler, herşey bizden soruİuyor diyorlar. Tüm Türkiye'deki endüstriyel faaliyetin % 61,5'i Marmara Bölgesi'nde, özellikle de İscanbul'da coplanmrş durumdadır. İstanbul , 160 km2'lik yüzölçümüne sahip bir alan. Bu, tüm Türkiye'nin yüzölçümünün l/500'üne karşılık geliyor. Oysa bu alanda Türkiye nüfusunun beşte birinden fazlası yaşıyor. Artık İstanbul bunu kaldıramıyor. Sanayi daima ön planda, toplum çevre kirletici unsur olarak sadece sanayii görüyor. Ama sanayiye gelinceye kadar, devletin daha birçok tedbir alması lazım. Size bir misal vereceğim; birey olarak bir insandan günde 3 gram fosfor ve 12 gram azot deşarj ediliyor. Bunu 10 milyon insanla Londra 'da 1952 senesinde yaşanan Landon Smog faciasında, havadaki SO2, CO2, NOx ve partikül madde oranlarının yüksek konsantrasyonlara ulaşmasından 4 bin kişi öldü. WHO ölçümlerine göre havadaki SO2 konsantrasyonu 3700 mikrogram/m 3 düzeyindeydi. 1993 Ocak ayında İl Hıfzısıhha Müdürlüğü'nün yaptığı ölçümlere göre Fatih semtinde, havadaki SO2 konsantrasyonu 4070 mikrogram/m 3 olarak tespit edildi. Yani 41 yıl önce Londra'da yaşanan faciada saptanan rakamın % 1O fazlasıyla karşı karşıya kalındı. ------ • • • ------ çarptığınızda ortaya acayip bir rakam çıkıyor. Azot ve fosfor kimyasal birtakım bileşiklere yöneldiği için, son derece rahatsız edici ortamları da hazırlıyor. Bu insanların kanalizasyon atıkları, hiç arıtılmadan Marmara'ya, belirli derelerle, göllere, su rezervuarlarına gidiyor. Bir an için, İstanbul'da coplanmış tüm endüstriyel tesislerde arıtma tesisleri olduğunu varsaysak bile, bu 1O milyon insanın kanalizasyon atığı, deterjanlar ve başka kimyasallarla birlikte, DO�AL GAZ DERGiSi SAYI. 26 arıtılmadan deşarj edildiği müddetçe, tam bir temizlik elde etmek sözkonusu olamaz. O zaman sanayici bize sormayacak mı; Ediz Bey, biz tüm atıklarımızı arıttık ama gelin görün ki, belediyelerin kontrolündeki kanalizasyonlar hiçbir arıtmaya tabi tutulmaksızın denize boşaltılmaktadır; bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi? Onun için, evvela yapmamız gereken, hükümuler bazında, belediyeler nezdinde bu sistemin oluşturulmasıdır. Evvela devlet önlemini alacak ki, özel sektör de onunla orantılı biçimde önlemlerini alsın. Hep birlikte, el birliğiyle bu işlerin tanzim edilmesi lazım. Burada bahsetmek istediğim bir konu daha var. Mutlaka sanayi toplumu haline gelmeliyiz ama, benim anladığım sanayi toplumu sadece çamaşır makinesi, buzdolabı yapan sanayi toplumu değil. Ben saati, dürbünü ya da fotoğraf makinesini de yapan sanayi toplumundan bahsediyorum, hassas elektronik cihazları da üretebilecek hale gelmeliyiz. Ancak, sanayileşmek adına carım alanlarını mahfedemeyiz. Şu anda dünyada 5,6 milyar insan yaşıyor ve günde 335 bin bebek dünya nüfusuna katılıyor. 2025'li yıllarda 8,8 milyar insan yaşayacak dünyada. Bunun Türkiye'ye düşen payı 200-250 milyon civarında olacak. Nasıl yaşayacak bu insanlar? O halde biz carım ülkesi olmakla iftihar etmeliyiz. Tarım potansiyelimizin ne derece önemli olduğunu idrak etmemiz gerek. Kırsal kesimde en önemli çevre sorununun erozyon olduğu söyleniyor. Benim için erozyondan da önemlisi, yeraltı sularının kirlenmesidir. Yeraltı suları güneş görmediği için focosencez olamıyor, dolayısıyla kendilerini yenileyemiyorlar. Yeraltı suları eğer asit yağmurları, fabrika atıkları ile kirleniyorlarsa, kendilerini cemizleyemiyorlar. 2030'lu yıllarda dünyadaki en önemli problemlerin başında su sıkıntısı gelecek; hacca su petrolden kat kat pahalı ola59

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=