Doğalgaz Dergisi 35. Sayı (Kasım-Aralık 1994)

burada bulunuyorum. Yapabileceğimiz tüm yardımları sonuna dek yapmak üzere, açık olarak buraya geldik. Bizim kamuoyunda yankı yaratabilecek bir çalışmamız var. Haftanın bir günü Sabal1 gazetesinde doğal gazla ilgili tanıtım çalışmamız oluyor. Benzer bir teklifi de Hürriyet gazetesi getirdi. Onlar da hava kirliliğini baz almak üzere öneride bulundular. Ayrı ayrı yapılan çalışmaların bir araya getirilmesinin belki İSO üyelerini uyarmak açısından yararı var; ama kamuoyu yaratmak bakımından da bizim her türlü yardımımız olabilir. Doğal Gaz Dergimiz buna açık; bu konuda da verilecek her türlü görevi yapmaya hazırız. Melek KÜÇÜKÖNDER: Bu tür çalışmaların basına, medyaya spekülatif haberlerolarakulaşmaması çok önemli. Ve kurumların basın aracılığıyla tartışması çok zararlı. Bunu önleyecek şekilde bu toplantıda alınacak kararı ben çok önemli buluyorum. Halil ÜNLÜ:Ben biraz çevreci olarak, biraz da geçmişteki bazı deneyimlerimden esinlenerek söz almak istiyorum. Olayın kurumsal çerçevesine değinmek istiyorum. Hukukçu olduğum için bilimsel çalışmalarkonusundabirşeysöyleyecek durumda değilim. Ancak her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de yüzlerce, binlerce bilimsel çalışma ve daralar var. Fakat bir türlü bunlardan yararlanıp karşı tedbirleri alamıyoruz. SanayiOdası birazbu işin patronluğuna soyunuyor. Ama asıl patron kim olacak? Büyük bir metropol olan şehrin çevre sorunlarının başında gelen hava kirliliğinin belirlenmesi, kontrol altına alınması ve tedbirlerin oluşturulması işini kim yapacak? Ben bu işin asıl patronunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak görüyorum. Bilimsel çalışmalardan ziyade, bu tür çalışmalara da ihtiyaç var. Büyükşehir Beleçliyesi bunu yaptıktan sonra, tabii ki İSO'ya ve diğer kuruluşlarımıza ve üniversitelerimize· çok önemli görevler düşüyor. Ancak bu görevleri belirleyebilmemiz için işi makro düzeyde salliplenecek, kaynak ayıracakveçalışmaları organize edecek bir kuruluşa ihtiyaç var. Yani odalar dolusu rapor da olsa, ölçümler de olsa, başta bir otorite olmadıkça sağlıklı sonuçlara varılacağına inanmıyorum. Melek KÜÇÜKÖNDER: Ben İstanbul sanayicisinin neden olduğu kirlilik ve suyla ilgili çalışmaları 1983'ten 1986'ya kadar şal1si olarak sürdürdüm ve 1986'dan beri de İSO ile birlikte sürdürüyorum. Bu geçen zaman içerisinde ülkemin gerçeklerini özel sektör temsilcisi olarak dışarıdan, sivil örgüt olarak İstanbul Sanayi Odası, resmi kurumlar açısından da, belediyelerden, vilayetten, bakanlıklardan izledim. Halil Bey'in çok akılcı, çok mantıksal ve çok hukuksal bir baz üzerine oturtmak istediği konuları beklersek, biz dal1a on sene bekleriz. Yani artık bireysel sorumluluklarımızla bu olayların üstüne gitmek zorundayız. Bugün üniversitelerimizde çok değerli arkadaşlarımızın çokdeğerli çalışmaları var. Ama ülkede büyük bir yatırım yapılacaksa, dışarıdan profesör getiriliyor. Onların bize ne faydası var? Üniversitelerdeki çok değerli arkadaşlarımız topluca bir mesaj ortaya koymadıkları için bir köşedekalıyorlar. Ön plana çıkan kişiler de idareciler tarafından yanlış yönlere yönlendiriliyor. Yöneticiler, idareciler, politikacılargörevlerini yapsınlar; ama biz öyle bir sivil baskı grubu olarak ortayaçıkalım ki, amacımıza ulaşalım. Bu çalışmamızın şu anda patronu yok. Herkes bu çalışmanın patronu. Halil ÜNLÜ: Efendim yanlış anlaşıldı. İşinbirplanıolmalı; biryöntemi olması litzım. Bir şemsiye otoriteyi kabul etmek zorundayız. Şikayetler için belirli bir otorite yok. Süleyman BULAK: Sayın EKİNCİ'nin bir cümlesinin biraz açılmasını ricaediyorum. Uluslararası kuruluşların hava kirliliği yönünden bizim irademiz dışında alabilecekleri önlemler neler olabilir? Bunun tehlikeleri nelerdir? Bu bence Belediye'nin birçok işlevinin ötesinde DDlaiAL GAZ DERGiSi SAYI. 35 114 İstanbul Sanayi Odası'nın üyelerinin doğrudan doğruya çok yakından ilgileneceği enteresan sonuçlar doğurur; birçok yerde üretimimiz durur. Ben bu konuya değinmenizi rica ediyorum. Ekrem EKİNCİ: Ben sorunuzu iki açıdan cevaplayabilirim. Birincisi; Avrupa'da EMET diye bir kuruluş var. Avrupa'dayapılan bütün havakirliliği global emisyonlarını mikro kirleticiler bazında değil, makro kirleticiler bazında yayınlıyorlar. Bunların yayınladıkları rakamlar hayret vericidir. Türkiye'deki SO2 yayılımı aşağı yukarı 300 bin ton/ yıl olarak veriliyor. Ama bizim hesaplarımıza göre bunun 2-3 milyon ton/yıl olduğu ortaya çıkıyor. Avrupa bizim ne kadar S02 kirletmesi yaptığımızı bilmiyor. Şimdi eğer SO2 Budapeşte'de yüksek bir bacadan bırakılırsa, Türkiye'yi etkiliyor. Türkiye'de, bırakılırsa, yine Avrupa'nın belli bir yerini etkiliyor. Bazı kirleticilerin etkisi de 3000 km'ye varabiliyor. Onun için çevre bilinci yerleştiği taktirde, sınırlar ötesi kirlenme konusunda korkunç baskılar gelecektir. Bunun dışında Türkiye, örnek olarak pamuklu üretiminde, dünyadabirnumara olmadurumunda. Şu anda en önemli ihracat kalemi·de pamuklu tekstil. GAP da devreye girdiği zaman Türkiye'nin bazı avantajları olacak. EKO üretim kriterlerine en yakın ülkeyiz. Batı o zaman pazar savaşında ne yapacak? Türkiye'ye ne diyecek? "Bu fazla pamuk üretiyor, fazla sarıyor, iyi gelişiyor, her tarafa hakim olacak. Ben bunu nasıl engellerim?" Life Cycle Analysis yaparak, üretilen kilogram pamuk veya gömlek başına ne kadar SO2, ne kadar CO2 yayılımına neden olduğumuzu tespit eder, belirli bir seviyenin üzerinde ise, ürettiğimiz malı almazlar. BenİstanbulSanayi Odası'nı geçen sene yaptığı toplantıda bu konularda uyardım. Gerçekten büyük baskılara uğrayacağız. Melek KÜÇÜKÖNDER: Avrupa'nın, Amerika'nın yaklaştığı bilimsel tarz neyse, bizim de hem üniversiteler hem de kurumlar olarak

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=